ÖZEL SEKTÖR BUNDAN SONRA ÇOK MAKSATLI HES PROJELERİNİN SULAMA VE İÇME SUYU BÖLÜMLERİNİ DE YAPABİLECEK ( AFTER ENACTMENT OF lOW NO. 5539, IRRIGATION AND DRINKING WATER TYPES OF MULTI PURPOSE HEPP PROJECTS CAN ALSA BE PERFORMED BY PRIVATE SECTOR)
>Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
-
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
e-mail: ultanir@dialup.ankara.edu.tr
ESKİ BAŞKANDAN VEDA MESAJI :
RESSİAD Başkanlığı ve Yönetim
Kurulu üyeliğinden ayrılırken...
Değerli RESSİAD üyeleri,
sitemizin sevgili okurları,
yenilenebilir enerjilerin saygın
dostları;
Altı yıldır sürdürdüğüm RESSİAD Yönetim Kurulu
Başkanlığı’ndan ve Yönetim Kurulu üyeliğinden bugün itibariyle istifa
ederek ayrılmış bulunuyorum.
RESSİAD’ın kurulması fikrini ilk ortaya atan, hatta
RESSİAD adını koyan ve kurucu üyesi olan, daha sonra amblemlerini çizen,
internet sitesini oluşturan kişiyim. Maddi, manevi hep RESSİAD için karşılıksız
verdim. Kısacası RESSİAD elimde büyüdü. RESSİAD’ın bana verdiği karşılık, bugün
onu yurtiçinde ve yurt dışında tanınır, internet sitelerinde adı yer alır,
gazete ve TV arşivlerinde çalışmaları bulunur, bir büyük dernek geliştirmiş
olmanın verdiği manevi haz sadece. Bir babanın yetiştirdiği oğlu ile iftihar
etmesi gibi, RESSİAD’ı yetiştirip geliştirdiğim için iftihar ediyorum.
Hep kendi yaptıklarımdan söz ettim, ama başkanlığım
döneminde RESSİAD’ın uyguladığı politikalar, Yönetim Kurullarımızda hep birlikte
ve demokratik ilkelerle oluşturulmuş kararlara dayanmıştır. Bugün ayrılırken
üzüntülü değil, oğlunu yetiştirmiş ve askere gönderen bir babanın duyduğu onurlu
heyecan içindeyim.
1998 yılında RESSİAD’ı kurmaya karar verdiğimizde ilk
kurucu başkan olan sevgili dostum Sayın Metin Atamer’i burada anmadan
geçemeyeceğim. Kendisinin RESSİAD’ın ortaya çıkmasında çok büyük katkıları
olmuştur. RESSİAD, o günkü açık adı ile “Rüzgar Enerji Santralları Sanayii
İşadamları Derneği” onun başkanlığında kuruldu. Ben de o zaman, ona
yardımcı olan Yönetim Kurulu üyesi idim. Kendisi kuruluş tamamlanırken, bana
başkanlığı üstlenip üstlenmek istemediği sorduğunda hayır demiştim.
Daha sonra RESSİAD üyeleri kendi aralarında yatırımcı
olmayan akademisyen bir üye olarak benim başkanlığımı istediler. Sevgili dostum
Atamer’den bu görevi 2000 yılında devraldım ve altı yıl yürüttüm. RESSİAD, üyesi
şirketlerden destek ve yardım gördü. Ancak, burada da çok dikkat ettiğim bir
konu, RESSİAD’ın bir şirkete bağlı dernek gibi görünmemesi, şirketlerin tümüne
karşı eşit mesafede tarafsız konum alması idi. Benim yatırımcı olmayışım,
akademisyenliğim, enerji sistemleri ve işletmeciliği gibi konularda bilim adamı
kişiliğim, enerji politikaları yazarlığım gibi özelliklerim sayesinde, sadece
özel sektörde değil, en çok kamu kesiminde saygı duyulur tarafsız bir dernek
kişiliği kazanmasına yardımcı oldu.
19 Ekim 2004 tarihli son Genel Kurulumuz RESSİAD adına
yeni bir dönüm noktası idi. RESSİAD üyelerinin önemli bir bölümü rüzgar
enerjisinden başka hidrolik enerji yatırımları yapıyorlardı. RESSİAD’ın BOT
yatırımcılarından ayrı olarak, rüzgar enerjisi gibi hidrolik enerjide de serbest
piyasa için yatırım yapan yatırımcıları kapsaması nedeniyle, çalışma konusuna
rüzgar enerjisinin yanısıra, hidrolik enerji de eklendi. O güne kadar artık
markalaşmış olan kısa RESSİAD adını değiştirmeksizin, çünkü tanımış olan o isme
dokunamazdık, RESSİAD’ın açık adını “Rüzgar Enersisi ve Su Santralları
İşadamları Derneğine dönüştürdük. Tüzük tadilatı yaptık. Bu yeni isim ve yeni
tüzük de benim çalışmamla orta çıkmıştı.
Yukarıda sözünü ettiğim Genel Kurul’da gereğinden çok
oy alarak Yönetim Kurulu’na seçildim, ama Başkanlığı tekrar üstlenmek
istemiyordum. Yönetim Kurulu toplantısında sade üye olarak kalmak istediğimi
başkanlığı bir başka arkadaşımın üstlenmesini istedimse de, bu görev ısrarla
bana verildi Bir yıl için kabul edebileceğimi söyleyerek üstlendim. Bir yıl
sonra bırakmak istediysem de, Yönetim Kurulu’ndaki değerli arkadaşlarım
“hayır” dediler. Keşke o gün bu isteğimi kabul etselerdi. Şimdi burada
ayrıntısına girmek istemediğim bazı nedenlerden bu görevimi, Ekim ayında
yapılması gereken Genel Kurul’a kadar beklemeksizin bırakma kararı aldım ve
istifa ettim.
Yukarıda da belirttiğim gibi, RESSİAD bugün artık bir
marka olmuştur. Yurtiçinde yurt dışında rüzgar ve su denildiğinde gerek özel
kuruluşların ve gerekse resmi kuruluşların çaldıkları ilk kapı RESSİAD’ın
kapısıdır. Dünya Bankası bile Türkiye’de RESSİAD’ı bu sektörün temsilcisi olara
muhatap almaktadır. RESSİAD’ın içte ve dışta bir saygınlığı vardır. Ancak ben
bir akademisyen ve enerjide çeşitli şapkaları bulunan, bu sektörde tanınan bir
kişi olarak, iradem dışı olarak ismimle RESSİAD isminin bütünleştirildiğini
gördüm, bundan rahatsızlık duydum. Çünkü RESSİAD kişiye bağlı olmaksızın
kurumsallaşması gereken bir dermekti ve ben çoktan kurumsallaştığına inanıyorum.
RESSİAD bir kişiye bağlı olarak yaşamını sürdüremez ve
buna gerek de yoktur. RESSİAD’ın bünyesinde geniş bir yelpaze içinde Türkiye’nin
büyüklü küçüklü çeşitli holdingleri ve şirketleri yer almaktadır. Üyelerimiz
arasında bu görevi benden daha ileriye götürecek değerli kişiler olduğuna
inancım sonsuzdur. İşte bu inançla, RESSİAD’ın kişiye değil sektöre ve ülkemize,
hatta yenilenebilir enerji dünyasına mal olmuş bir kurum olduğunun
kanıtlanabilmesi için de, zirvedeki bir noktada iken ayrılmamın doğru olduğuna
inanıyorum.
Başlarken söylediğim gibi, ayrılırken bir babanın
oğlunu askere yollarken duyduğu onurlu heyecanı yaşamaktayım. Niçin? Biz Türk
milleti için en onurlu görev askerliktir. RESSİAD’ın varlığını güçlendirerek
temel ilkeleri doğrultusunda bundan sonra yapacağı görevler de hep onurlu
görevler olacaktır diye düşünüyorum. Askerlik bir strateji sanatıdır. RESSİAD’ın
doğru stratejilerle görevini sürdürmesi gerekiyor. RESSİAD’ın ilke edindiği ve
bundan sonra da ödünsüz uygulaması gereken politikasının serbest piyasaya
işlerlik kazandırmak, bunun savaşımını vermek olacağını düşünüyorum. Enerji
piyasasının ve yenilenebilir enerji yatırımlarının önünün açılabilmesi için
RESSİAD’ın daha çok uğraşı vermesi, mücadele etmesi gerekiyor.
Bugün Türkiye’de serbest elektrik piyasası tehdit
altında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tehdide karşı uygarca mücadele etmek
zorundayız. Devletçi bir piyasada yenilenebilir enerjilere gereği gibi yer
bulmak mümkün olmamakta. İşte 51 yılda DSİ’nin kurabildiği on bin
megavatlık hidrolik güce karşılık, bugün özel sektörün almak istediği onbeşbin
megavatlık hidrolik lisans örneği gibi. Rüzgarda devletçi piyasada
yap-işlet-devret ile onyedi (evet sadece 17) megavat santral kurulmuşken, özel
sektörün bu yıl serbest piyasada 30 megavatlık eklenti yapması ve iki bin
megavatı aşkın lisansın yine serbest piyasada yatırıma dönüşmek için olanak
arayışında olması bunun örneği.
Piyasayı sadece devlet eline alırsa, IMF müsaade
ederse para bulabilirse, Dünya Bankası onaylarsa, büyük kömür, büyük doğalgaz ve
büyük nükleer ile birkaç tane daha büyük hidrolik santral kurar, ama küçük ve
orta ölçekli hidrolik kaynaklarımız, rüzgarımız boşa akar, boşa eser.
Elbette istenirse büyük kömür, büyük doğalgaz ve büyük
nükleer santralları özel sektör de kurar. Hem de devletten daha iyi şekilde.
İşte örnekleri Çanakkale Çan’a, Elbistan A ve B’ye bir de özel sektörün kurduğu
İskenderun kömür santralına bakın. Devletin Bursa doğalgaz santralına, Özel
sektörün Adapazarı, Gebze, İzmir, Ankara, Trakya’daki doğalgaz santrallarına
bakın. Devletin büyük barajları ve HES’leri ile özel sektörün orta ölçekli
Birecik HES’ini kıyaslayın. Özel sektörün akarsu santraları için yapım
maliyetlerine bakın. Özel sektörün sağladığı katma değere bakın. Özel sektör
büyük projede de, küçük projede de vardır ve ülkeye yarar sağlama açısından kamu
sektöründen daima daha öndedir.
Üzüntü ile söylüyorum ki Türkiye, bugün elektrikte
karanlığa doğru gidiyor. Niçin? 4628 sayılı kanunu çıkartalı 5 yıl oldu,
piyasanın beşte biri serbest hale getirilemedi. Şimdi sözde serbest olan küçük
piyasa üzerinde baskılar var ve bu işin özel sektörle olamayacağını
söyleyenlerin sesleri daha gür çıkmaya başladır.
Ne oldu da bu durum ortaya çıktı? İktidara devletçi
bir parti mi geldi? Hayır, iktidarda programına göre serbest piyasa yanlısı bir
parti var. Ancak, uygulamalar özel sektöre ve özelleştirmeye karşı. Popülisttik
adına dört yıldır sabitlenen elektrik fiyatları, artık devleti gaz fiyatında
subvansiyon sağlamaya zorlarken, gaza dayalı elektrik üretimi yapan özel sektörü
iflasa sürükleyen bir politika Türkiye’yi karanlığa götürmekte.
Bu manzara IMF ve Dünya Bankasının telkinleri ile mi
sağlandı? Hayır. Biz elektriğe zam yapmayacağız diyenlerin seçmene şirin
görünmek istemelerinden ortaya çıktı. Elektrik fiyatlarına yıllar öncesinde
neşter atmak, sanayi ile konut fiyatları arasındaki ayrımı OECD ortalamasına
getirmek, özelleştirmeleri yapmak, piyasayı oluşturarak rekabetle ucuzluğu
yaratmak, yerli kaynaklara sözde değil özde yönelmek gerekiyordu, ama her şey
birbirine karıştırıldı, yanlış strateji belgelerine sarılındı, özel sektörün
uyarılarına kulak verilmedi, doğru politikalar oluşturulup uygulanamadı.
Yenilenebilir enerji üreticileri arasında, doğalgaza
dayalı üretim yapan özel sektör varsın batsın, piyasa bize kalsın diyen
yenilenebilir enerji yatırımcısı olabilir mi acaba? Ben böyle bir yenilenebilir
enerji yatırımcısı olabileceğini düşünemiyorum. Evet, serbest piyasada
rekabet vardır, sırasında batan da kazanan da olur, ama bu işler bencillikle
değil etik kurallarla yürütülür. Serbest piyasa bir organizma gibi bütündür, bir
tarafı hastalanırsa, o hastalık diğer tarafa da yayılır.
Daha açık şöyle ifade edeyim, bugünkü karanlıktan
haksız biçimde suçlanmak istenen özel sektör piyasa dışına itilmek istenirse,
sadece doğalgazcılar dışa itilmiş olmaz, esecek devletçilik fırtınası,
kömürcüsünü de, hidrolikçisini de, rüzgarcısını da piyasa dışına
sürükleyecektir. 1930’larda dünya ekonomik krizi karşısında geçici tedbir diye
getirilen, Atatürk’ün sıcak bakmadığı ve ağzına almadığı devletçilik
politikasının nasıl Türkiye’nin iliklerine işlediğini, daha doğrusu
işletildiğini unutmayalım. Bugün bile o artıkları temizlemeye çalışıyoruz, ama
özelleştirmeye karşı direnişlerle karşılaşıyoruz.
Serbest piyasanın geleceğini hep birlikte
savunmalıyız. RESSİAD’ın çatısı altında doğalgazın yanısıra suya ve rüzgara da
yatırım yapan şirketlerin bulunması bu birlikteliğin en güzel örneğini
oluşturuyor. RESSİAD gücünü bu birliktelikten alıyor. Küçük lobiciliklerle
kazanımlar sağlanamaz, sağlandı sanıldığı anda, “oh yakaladık” diyenlerin
avucundan uçar gider. Son dönemde çıkan yasalarda bunun örneklerini o kadar çok
gördük ki!...
Yenilenebilir enerjilerden elektrik üretiminin
geliştirilmesi için çıkarılan 5346 sayılı kanun bir yıl önce çıktı. Güzel bir
girişimdi, hazırlanırken ve çıkarılırken düşünülen amaca doğru bugün için
yeterli adım atılamadı ise uygulama eksikliğindendir. Yenilenebilir enerji için
fiyat garantisi getirmedi değil, getirdi, ama bazı yatırımcılar tarafından daha
ilk günden yeter görülmedi, fiyat somut biçimde kanuna girmezse kredi ve ortak
bulunamaz yakarışları dinmedi. Oysa, fiyatlar statik değil, dinamiktir. Kanunun
getirdiği bir yıl önceki ortalama piyasa fiyatı artı yüzde yirmi fazlası
belirsizlik olarak hiç kabul edilemez. Rüzgar santralları için yetersiz sayılsa
da, hidroelektrik santrallar için hiç de yetersiz değil.
Bugün eğer rüzgarda yetersiz kalıyorsa, nedeni rüzgar
türbini fiyatlarının 1000-1200 $/kW’lardan 1500 $/kW’a da değil 1500 €/kW
düzeylerine çıkmış olması. Şimdi bazı kişilerin önerdikleri yedi yıl için alım
garantili 5.5 €cent/kWh fiyatı kanuna değişiklikle sokulursa, hiç kuşkunuz
olmasın, 5-7 yıllık kredi geri ödemeleri ile artan türbin fiyatları ile yine
yeterli olamayacak. Öz kaynak katamayanlar bu tesisleri kuramayacak. Bir
üyemizin bu yıl işletmeye sokulan 30 MW’lık rüzgar santralı kanundan önce
hazırlıkları, lisansı, projesi, yeri ve hatta finansmanı belli türbinlerinin
siparişi için görüşmeleri sürdürülen bir projeydi. Üyemiz bilerek, kendine
güvenerek, en önemlisi serbest piyasaya inanarak devletten bir kör kuruş
beklemeksizin risk alıyordu. Çıkan kanun kendisine destek olmasaydı da bu
projeyi yapacaktı. Söylediği gibi elektriğini de devlete değil, özel sektöre
satıyor. Bu davranış örnek olmalı.
Bugün devlet özel sektörden piyasa ortalama fiyatının
altında elektrik alırken, TETAŞ ve TEDAŞ dağıtım kuruluşlarına 9-10 Ykr/kWh ile
elektrik satıyor. Piyasa serbest ise bizim üreticelerimizin de, en azından
desteklenmesi gereken yenilenebilir enerji üreticilerimizin dağıtım
şirketlerine aynı fiyattan elektrik satması gerekir. Bu satış olanağı bir idari
kararla engellenmiş durumda, uyarılan bakanlıktan ses çıkmıyor. Oysa, bu satış
yolu açılsa, bugünkü kurla 5.3 €cent/kWh fiyatı gerçekleşmiş olur, kullanım
faktörü yüksek projelere kapı bir anda açılıverir.
Ülkemizde elektrikte fiyat düzenlemesi, kaynaklara
göre maliyet bazlı fiyatlandırma ve fiyat rasyonalizasyonu gerekiyor.
Devletçilik kurallarına çark etmeden, piyasada daha fazla serbestleşme
gerekiyor. Yatırımcının sarsılan güveninin onarılması gerekiyor. İşte
bunun için elektrik üreticileri hep birlikte uğraş vermek zorunda. Belki
de savaş kadar zor bir uğraş olacak bu. Ya devletçiliğin karanlığına, saatli
elektrik kesinti ve kısıntılarına ya da özel sektörün yardımıyla aydınlık
Türkiye’ye yürüyeceğiz. Ben aydınlık Türkiye’ye yürüyeceğimize, RESSİAD’ın bu
yolda önemli görevler yapacağına inanıyorum. Bunun için RESSİAD’ın varlığı,
kişiliği bozulmadan korunmalı, ilkelerinden ödün verilmemeli.
Son söz olarak yolunuz açık olsun yatırımcı
arkadaşlarım diyorum. Bundan böyle, başkanınız olmasam da her zaman sizinle
birlikte olacağımdan, sizi destekleyeceğimden kuşkunuz olmasın. RESSİAD’ı
büyütmek adına fedakârlık yaparak üstlendiğim o başkanlık şapkamdan önce de
sizlere destek oluyordum, yarınlarda daha büyük destek olacağımdan kuşkunuz
olmasın.
Hepinize gönül dolusu sevgiler ve saygılar sunuyorum.
17/07/2006
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR